Hepimiz zaman zaman hayatın koşuşturmacasından uzaklaşıp, biraz nefes almayı hak etmiyor muyuz? Günlük rutinin zincirlerinden sıyrılmak, yeni bir manzaranın karşısında kaybolmak, bilmediğimiz sokaklarda kaybolmanın verdiği huzuru yaşamak… Belki de içimizde tarif edemediğimiz bu yolculuk arzusu, antik bir kelimeyle özetlenebilir: Hodophilia.

Yunanca “yol” anlamına gelen hodo ve “sevgi” anlamına gelen philia sözcüklerinden türeyen hodophilia, seyahate ve yolculuğa duyulan derin sevgi anlamına geliyor. Hodophile ise bu tutkuyu yaşayan, yeni yerler keşfetme arzusuyla yanıp tutuşan kişidir. Sadece turistik noktaların peşinde koşmak değil; yeni kültürlerin içine karışmak, farklı hayatlara tanıklık etmek ve kendini bu deneyimlerin içinde yeniden inşa etmektir hodophile olmak.

Peki, bu keşfetme tutkusu sadece bir eğlence biçimi midir? Elbette hayır. Bilimsel araştırmalar, seyahat etmenin ruh sağlığı üzerinde pek çok olumlu etkisi olduğunu ortaya koyuyor. Seyahat, iş hayatının monotonluğundan ve stresinden uzaklaşma fırsatı sunarken, bireyin zihinsel esnekliğini artırıyor. Harvard Business Review’un yaptığı bir araştırmaya göre, seyahatten dönen bireylerin %94’ü kendilerini daha enerjik hissediyor. Başka bir çalışmada, seyahatin stres ve kaygıyı azalttığı, depresyon riskini düşürdüğü, hatta kalp sağlığına olumlu etkileri olduğu vurgulanıyor.

Seyahat aynı zamanda kişisel bir keşif yolculuğu. Yeni bir şehirde kaybolurken, belki de kendi iç dünyamızda en çok ihtiyaç duyduğumuz yönümüzü buluyoruz. Sabır, empati, uyum sağlama, hoşgörü… Tüm bu duygular, yabancı bir kültürde kısa bir süre geçirerek bile güçlenebiliyor.

Giderek daha çok insan, “gezginlik geninden” (DRD4-7R) bahseder oldu. Bu genetik varyasyonun, merak ve yeniliğe açıklık gibi özellikleri tetiklediği düşünülüyor. Belki de bu yüzden bazı insanlar, sırt çantasını alıp bilmediği yerlere gitme arzusu duyarken, bazıları bulunduğu yere daha bağlı kalıyor. Ancak bir hodophile için gidecek yerin adı, yönü ya da nedeni önemli değildir; önemli olan yolda olmaktır.

Seyahatin bir diğer yüzü de şifa arayışıdır. Kimi zaman yaşadığımız kayıplar, ilişkilerdeki kırgınlıklar, hayatın içindeki kırılmalar bizi gitmeye iter. “Eat, Pray, Love” gibi kitaplar ya da filmler bize gösterdi ki, yolculuk bazen kendimizi iyileştirme biçimimiz olabilir. Yeni bir coğrafya, yeni bir insan ve yeni bir ritim, eski yükleri bırakmak için gereken alanı sunar.

Sonuç olarak, seyahat sadece bir yerden bir yere gitmek değil, aynı zamanda bir bilinç hali, bir dönüşüm arayışıdır. Hodophilia ise bu yolculuğun ruhsal karşılığıdır. Eğer siz de zaman zaman haritaya göz gezdirip “Acaba sıradaki durak neresi?” diye düşünüyorsanız, bilin ki yalnız değilsiniz. Dünyanın bir yerinde bir başka hodophile, sizinle aynı rüyayı görüyor.

Kaynak: Psychologs