
Makale İnceleme
Turizm sektörü, her geçen yıl büyüyen bir endüstri olarak dünya ekonomisine büyük katkı sağlıyor. Ancak, bu büyüme çevresel maliyetleri de beraberinde getiriyor. Son araştırmalar gösteriyor ki, turizm sektörü 2050’ye kadar karbon emisyonlarını üç katına çıkarabilir. Bu durum, küresel ısınmayı durdurmayı hedefleyen Paris İklim Anlaşması ile ciddi bir çelişki yaratıyor. Üstelik, diğer sektörler net sıfır emisyon hedeflerine yönelirken, turizmin bu kadar büyük bir artış göstermesi düşündürücü.
Aslında, sürdürülebilir turizm üzerine yapılan binlerce akademik çalışma var. 1990’lardan bu yana sürdürülebilir turizm konusunda 5000’den fazla makale yayınlandığı tespit edilmiş. Ancak, araştırmaların ve akademik tartışmaların sektörde somut bir değişiklik yaratmadığı görülüyor. Önde gelen araştırmacılar, turizm sektörünün iklim değişikliğini ciddiye almadığını ve çoğu zaman belirsizlik yaratılarak eylemsizliğin meşrulaştırıldığını öne sürüyor. Bir başka deyişle, turizm sektörü, iklim krizine karşı harekete geçmek yerine, “belirsizliği” bahane ederek mevcut büyüme eğilimini korumaya devam ediyor.

Peki, bunca akademik çalışma neden sektörün karbon ayak izini azaltmasına yardımcı olamıyor? Yeni bir araştırma, sürdürülebilir turizm literatürünün temel bir epistemolojik sorunla karşı karşıya olduğunu iddia ediyor. Yani, mevcut araştırma yöntemleri ve teorik çerçeveler, turizmin iklim üzerindeki etkisini anlamak ve çözüm üretmek için yeterince etkili değil. Çalışmada, sürdürülebilir turizm üzerine yazılmış 2573 akademik makale incelenmiş ve bunlardan en etkili 35 makale, kapsamlı bir değerlendirme sistemine tabi tutulmuş. Bu makaleler, turizmin karbon emisyonlarıyla ilişkisini anlamada ve çözümler üretmede ne kadar etkili oldukları açısından analiz edilmiş.
Sonuçlar oldukça çarpıcı. Sürdürülebilir turizm araştırmalarının büyük bir kısmı, turizmin karbon emisyonlarına etkisini tam olarak ele almıyor. Üstelik, “sürdürülebilirlik” kavramı, birçok çalışmada net bir şekilde tanımlanmamış. Bazı makaleler sadece ekonomik sürdürülebilirliği ele alırken, çevresel etkileri göz ardı edebiliyor. Oysa ki, gerçek sürdürülebilirlik, çevresel, ekonomik ve toplumsal faktörleri bir arada değerlendiren bütüncül bir yaklaşımı gerektirir.
Turizm sektörü, küresel emisyon artışına en büyük katkı yapan sektörlerden biri olmasına rağmen, sürdürülebilir turizm çalışmaları bu gerçeği ele almakta yetersiz kalıyor. Eğer turizm gerçekten sürdürülebilir hale gelecekse, akademik çalışmaların sadece teorik tartışmalarla sınırlı kalmaması, doğrudan politika yapıcıları ve sektör temsilcilerini harekete geçirecek çözümler üretmesi gerekiyor. Aksi takdirde, sürdürülebilir turizm kavramı, sadece bir pazarlama aracı olmaktan öteye gidemeyecek.