Son yıllarda turizmde yeni bir trend yükseliyor: Son Şans Turizmi. Kulağa romantik ve heyecan verici gelse de, aslında altında büyük bir trajedi yatıyor. İklim değişikliği, doğal afetler ve insan faaliyetleri nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan destinasyonları ziyaret etmek, gezginler için bir fırsat gibi görünse de, bu eğilim doğaya ve kültürel mirasa nasıl etki ediyor?

Yok Olmadan Önce Gidelim!

İklim krizinin hızlanmasıyla birlikte, doğanın sunduğu birçok eşsiz güzellik risk altında. Buzullar eriyor, mercan resifleri soluyor, tarihi yapılar yıkılma tehdidiyle karşı karşıya. Bu durum, birçok turisti “kaybolmadan önce görmek” dürtüsüyle harekete geçiriyor. Maldivler’in yükselen deniz seviyeleri nedeniyle sular altında kalacağı, Antarktika buzullarının eriyerek tamamen yok olacağı ya da Machu Picchu’nun aşırı turizm nedeniyle zarar göreceği konuşuluyor. İşte tam da bu sebeplerle bu yerlere olan talep giderek artıyor.

Tezatlık: Turizm mi Koruma mı?

Ancak bu noktada büyük bir çelişki var. Turizm, bu hassas bölgeleri tanıtıp farkındalık yaratırken, aynı zamanda zarar verme potansiyeli de taşıyor. Örneğin, mercan resiflerini görmek isteyen dalış meraklıları veya Everest’e tırmanan maceraperestler, bu ekosistemlere daha fazla zarar veriyor. Kalabalık turist grupları, yerel halkın yaşamını olumsuz etkileyip doğal kaynakları hızla tüketiyor. Peki, o zaman son şans turizmi etik mi?

Sürdürülebilirlik Mümkün mü?

Bu noktada, sorumlu turizm kavramı devreye giriyor. Turistlerin bu hassas bölgelere giderken bilinçli hareket etmesi, doğaya ve kültürel mirasa zarar vermeden ziyaret gerçekleştirmesi gerekiyor. Turizm şirketleri sürdürülebilir planlar geliştirerek, karbon ayak izini azaltan seyahatler sunmalı. Yerel yönetimler de bu alanları koruyacak politikalar üretmeli. Bireyler olarak ise az tüketmeli, mümkün olduğunca ekolojik alternatifleri tercih etmeli ve gezdiğimiz yerlere saygı göstermeliyiz.

Son şans turizmi, aslında dünyamızın karşı karşıya olduğu büyük çevresel ve kültürel tehditlere dair bir uyarı niteliğinde. Önemli olan, sadece “görüp gitmek” değil, bu alanların varlığını sürdürmesini sağlamak için üzerimize düşeni yapmak. Eğer doğru adımları atmazsak, gelecekte görebileceğimiz yerlerin listesi sandığımızdan çok daha kısa olabilir…