2025 yılı itibarıyla küresel turizm sektörü, pandemi sonrası toparlanma sürecini hızlandırsa da jeopolitik kırılganlıklar nedeniyle yapısal risklerle karşı karşıya. Artan bölgesel çatışmalar, kitlesel göç hareketleri ve siyasi belirsizlikler, turistlerin destinasyon tercihlerini doğrudan etkileyen unsurlar hâline gelmiştir. Bu bağlamda, güvenlik algısı hem bireysel seyahat kararlarını hem de destinasyonların uluslararası imajlarını belirleyen temel faktörlerden biri olarak öne çıkmaktadır.

Son yıllarda turistik hareketlilikte görülen kaymalar, bu algının ne kadar belirleyici olduğunu göstermektedir. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı, Orta Doğu’daki istikrarsızlıklar ve bazı Asya ülkelerindeki politik gerginlikler, Avrupa ve Balkanlar gibi daha istikrarlı kabul edilen bölgelere yönelimi artırmıştır. Destinasyonların güvenliği, artık sadece fiili olaylarla değil; aynı zamanda kriz yönetimi kapasitesi, iletişim stratejileri ve toplumsal hoşgörü ortamı ile de değerlendirilmekte.

Turizm güvenliği bugün yalnızca fiziksel tehditleri değil; sağlık sistemine erişim, dijital güvenlik, sosyal kapsayıcılık ve tahliye altyapılarını da kapsamaktadır. Bu çok katmanlı yapının etkili yönetimi, turizm politikalarının daha bütüncül bir yaklaşımla tasarlanmasını zorunlu kılmaktadır.

UNWTO ve WTTC tarafından yayımlanan güncel raporlar, güvenlik algısında yaşanan %10’luk bir düşüşün, turizm gelirlerinde %15’e kadar gerilemeye neden olabileceğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle destinasyonların yalnızca kriz anlarını değil, kriz sonrası imaj onarım süreçlerini de planlamaları büyük önem taşımaktadır.

Yeni turist profili daha bilinçli, risk analizine duyarlı ve alternatif destinasyonlara yönelmeye açık bir yapıdadır. Bu durum, destinasyon yönetiminde şeffaflık, yerel istikrar ve kültürel güvenlik gibi kavramların daha fazla öne çıkmasını gerektiriyor.

Özetle, küresel turizmde sürdürülebilir büyüme ancak güvenlik, kapsayıcılık ve kriz dayanıklılığı temelinde inşa edilmiş bir destinasyon yönetimiyle mümkündür. 2025 itibarıyla sorulması gereken temel soru şudur: Turizm, sadece ekonomik bir sektör mü, yoksa güvenlik ve sosyal istikrarla iç içe geçmiş bir diplomatik enstrüman mıdır?