
Makale İnceleme- Turizm çalışmaları literatüründe bazı modeller vardır ki, zamanla sadece bir kuramsal çerçeve olmaktan çıkar; neredeyse birer “inanç sistemine” dönüşür. Richard Butler’ın 1980 yılında ortaya koyduğu Turist Alan Yaşam Döngüsü (TALC) modeli de tam olarak böyle bir yer edinmiş durumda. İlk kez The Canadian Geographer dergisinde yayımlanan bu model, bir destinasyonun keşiften büyümeye, olgunluktan gerilemeye kadar uzanan yolculuğunu tarifliyordu. Yani turizmde de “her şeyin bir ömrü vardır” diyordu Butler.
2024 yılında yayımladığı son makalesinde ise Butler, bu modelin hem bugüne kadar nasıl evrildiğini hem de gelecekte ne şekilde ele alınması gerektiğini açık yüreklilikle ele alıyor. Ve belki de en önemli mesajı şu: “Artık büyümenin kutsandığı dönem sona erdi; şimdi sürdürülebilirlik değilse bile en azından dengeyi konuşmak zorundayız.”
Pandemi ve Sonrası: Modelin Gerçek Testi
COVID-19 pandemisi, tüm dünyada turizmin bir gecede nasıl durabileceğini gösterdi. TALC modelinin inişli çıkışlı çizgisine, adeta bir “düşüş değil, çöküş” dönemi eklendi. Butler’a göre bu süreç, birçok destinasyon için geri dönülemez bir kırılma noktasıydı. Bazı bölgeler toparlandı; bazıları ise eski günlere dönemeyecek kadar değişti. Bu durum, modelin esnekliğini ve yeniden yorumlanabilirliğini zorunlu hale getirdi.
Sadece Sayılarla Ölçülen Bir Başarı Yetmez
Modelin ilk versiyonunda, gelişim yalnızca ziyaretçi sayısıyla ölçülüyordu. Ancak Butler, bugün artık yerel halkın tutumları, ziyaretçi memnuniyeti, yaşam kalitesi gibi göstergelerin de dikkate alınması gerektiğini söylüyor. Zira bir destinasyonun “başarılı” sayılması için oraya sadece çok sayıda turistin gitmesi yetmiyor; o yerin yaşanabilir ve sürdürülebilir olması da şart.
Sürdürülebilirlik mi, Yoksa Regeneratif Turizm mi?
Butler, yalnızca sürdürülebilirlik kavramının da artık yetersiz kaldığını öne sürüyor. Çünkü çoğu zaman “sürdürülebilir turizm” sadece bir pazarlama stratejisine dönüşüyor. Gerçek anlamda dönüşüm için regeneratif turizm kavramının gündeme gelmesini savunuyor: Yani turizmin sadece “az zarar veren” değil, “iyileştiren, onaran” bir güce dönüşmesi gerektiğini vurguluyor.
Araştırmacılara ve Yöneticilere Çağrı
Makale, gelecek araştırmalara da önemli kapılar açıyor. Özellikle destinasyonların nasıl yönetildiği, karar alma süreçlerinde kimlerin etkili olduğu, girişimcilerin ve kamu aktörlerinin rolü gibi konular artık daha da önem kazanıyor. Öte yandan, büyümeye karşı çıkan ancak ekonomik kaygılar nedeniyle geri adım atmaktan korkan yerel toplulukların yaşadığı ikilemler de derinlemesine incelenmeli.
Butler, ayrıca turizmin tek bir merkezden yönetilemediğini, sektörde binlerce küçük oyuncunun rekabet ettiğini hatırlatıyor. Bu da gerçek anlamda sürdürülebilir bir dönüşüm için kolektif bir irade ve belki de ciddi politika değişikliklerini zorunlu kılıyor.
Büyümenin Ötesinde Bir Turizm Hayali
TALC modeli 40 yıldır bize destinasyonların ömrünü anlatıyor. Ancak artık bu ömrü uzatmanın yolu daha çok turist çekmek değil; yerel halkı dinlemek, doğal kaynakları korumak ve turizmi “yaşanabilir bir gelecek” vizyonuyla yönetmekten geçiyor. Belki de turizmde artık “büyümek” değil, “olgunlaşmak” zamanı…
Kaynak: Butler, R. (2024). Tourism destination development: the tourism area life cycle model. Tourism Geographies, 1-9.
Derleyen: Dr. Selda Karahan